Atalay Candelen kimdir? Bylock yazılımcısı Tilki kim?

FETÖ'nün gizli haberleşme uygulaması ByLock'un yazılımcısı 'Tilki' lakaplı Atalay Candelen kimdir? Atalay Candelen'in bağlantıları, adının karıştığı skandallar ve soruşturmalardan nasıl sıyrıldığı bu haberde...

ByLock’un lisans sahibi David Keynes’in 9 Haziran’da İstanbul’a gelerek teslim olduğu ve sevk edildiği hakimlikçe tutuklandığı öğrenildi. ABD vatandaşı olduktan sonra Alpaslan Demir olan ismini değiştiren David Keynes için 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının gizlice haberleşmelerini sağlayan ByLock uygulamasının lisans sahibi olan David Keynes’in 9 Haziran’da İstanbul’a gelip polislere teslim olduğu ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildiği ortaya çıktı. Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olduktan sonra adını David Keynes olarak değiştiren, ‘Alparslan Demir’ hakkında ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçundan 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

FETÖ‘nün finans kaynağı olduğu gerekçesiyle kapatılan Bank Asya’da da hesabı bulunduğu belirlenen David Keynes’in avukatının, 4 Mart 2021’de avukatı aracılığıyla dilekçe vererek Türkiye’ye teslim olup etkin pişmanlık kapsamında açıklamalarda bulunmak istediğini bildirdiği öğrenildi.

David Keynes’in bazı kişilerle örgüt içerisinde faaliyetlerinin olduğunu, örgütle bağlantısının bulunan bazı isimleri teşhis ettiği, Bylock programı ile ilgili beyanlarda bulunduğu, bu programla ilgili kişileri teşhis ettiği belirtildi. O isimlerden biri de ByLock programının yazılımcısı olan ‘Tilki’ lakaplı kişi oldu. Keynes, verdiği ifadede Tilki’nin gerçek adını da açıkladı.

ByLock’un Tilki’si Atalay Candelen kimdir?

Keynes, ByLock programını yazan ve gerçek ismini vermediği “Tilki” isimli kişinin kimlik bilgilerini verebileceğini açıklamıştı. Keynes, “Tilki”nin Atalay Candelen olduğunu açıkladı.

Atalay Candelen ile ilgili ayrıntıları gazeteci Enis Aydın 2018’deki yazısında şöyle açıklamıştı:

İşte Enis Aydın’ın kaleme aldığı o yazının tamamı:

2013 Haziran ayı başlarında ABD vatandaşı bir akademisyene, yakın olduğu Harvard’lı profesörden e-mail gelir. Mailin konu başlığı ise kadın akademisyenin ilgilendiği bir alandır: Gülen Cemaati. Fakat iletiyi gönderen adresin …@harvard.edu değil, …@hawhard.edu olarak gözükmesi kadın akademisyeni şüphelendirmiştir. Bu tuhaf ayrıntıdan ortaya çıkan uluslararası çaptaki skandal, Amerikan Wired dergisinde konu edilmiş: (Bakınız.)

Habere göre taklit bir e-mail adresinden ABD’li akademisyene, içinde Gülen cemaatiyle ilgili bilgiler bulunduğu yazılan virüslü bir link gönderilmiştir.

Arsenal Consulting isimli bilişim şirketi cihaza gönderilen linki araştırdığında, karşısına Da Vinci lakaplı, asıl adı RCS (Uzaktan Kontrol Sistemi) olan bir yazılım çıkar. Bu program her türlü güvenlik duvarını aşarak cihazı ele geçirip kontrol edebilecek kabiliyete sahiptir. Virüsün kaynağı, sadece devlet kurumlarına yazılım satan Italya orijinli Hacking Team’i, uzantıları da Türkiye’de kurulu bir server’ı işaret etmektedir.

Şüpheler, tahminler haricinde hadisenin ayrıntıları ve failleri meçhul kalır, ta ki 2015 yazında İtalyan Hacking Team’in mailleri hacklenene kadar. Wikileaks’te de yayınlanan belgelerde Türk emniyet mensuplarının Hacking Team yetkilileriyle yazışmalarını Tolga Tanış kapsamlı bir şekilde haberleştirmişti: (Bakınız.)

Sızan maillere bakıldığında, Siber Daire’de görev yapan polisler bu korsan yazılımları temin etmek için 2010’da hackerlarla iletişime geçmiş, 2011’de protokol sağlanmış.

Ödeme aşamasına gelindiğinde Türk Polisinin aracı olarak kullandığı iki şirketten biri Datalink Analiz Limited, diğeri ise Base Bilgi Teknolojileri Limited. (Kalın harflerle yazıldı çünkü yazının sonunda bu şirket ismiyle bir daha karşılaşacağız.) Bu iki şirketin büyük ortağı ve yetkilisi de aynı kişi: Atalay Candelen.

MHP’deki seks kaseti skandalıyla bağlantısı

MHP’de istifalarla sonuçlanan seks kasetlerini 2011’de yayınlayan ‘farkliulkuculuk’ sitesinin sahibi İbrahim Faruk Bayındır’ın ortağıydı aynı zamanda Atalay Candelen. Bu bilgiler ışığında diğer kaset ve sahte delil kumpaslarının ardında da Fethullahçıların olması ihtimaline dikkat çekilmişti.

Atalay Candelen ismini, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ortaya çıkan kriptolu haberleşme uygulaması sayesinde bir kez daha duyduk. Bylock’tan bahsediyoruz. Açığa çıktığı günden itibaren FETÖ soruşturmalarını farklı bir boyuta taşıdı. Örgüt üyeliğine delil sayılan bu uygulamayla ilgili soruşturmalar halen artarak devam ediyor. Fakat ilk günden beri bu uygulamayı kimin kurduğundan ziyade kimin kullandığıyla ilgilenildiğinden olsa gerek, linkteki haber hiçbir Türk yayın organının ilgisini çekmedi: (Bakınız)

Reuters 3 Ağustos 2016’da müşterilerine servis ettiği bu haberde Bylock uygulamasının iç güvenlik sertifikasına kayıtlı David Keynes ismini tespit etse de, böyle birinin varlığını teyit edemedi. Bu ismin gerçekliği iki ay sonra David Keynes’in Hürriyet’ten İsmail Saymaz’a ulaşmasıyla anlaşılacaktı.

“İşte Bylock David Keynes” başlığıyla yayınlanan röportajda (buradan ulaşabilirsiniz) Keynes (Eski adıyla Alp Arslan Demir) kendisinin sadece finansman kısmında olduğunu, uygulamanın tasarlama ve pazarlamasını Tilki lakaplı bir arkadaşının yaptığını iddia etti.

Öncelikle, kimdi bu Tilki? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının ropörtajdan bir ay sonra, kasımda vardığı kanaate göre tanıdık bir isim: Atalay Candelen. Bu tespitin doğruluğunu, Keynes’in Hürriyet’e verdiği röportajda Tilki’yle Oregon/Portland’da aynı evde kaldığı bilgisi üzerinden teyit etmek mümkün. Zira ABD’deki birçok “Public Record” sitesinde Portland’da yaşamış bir Atalay Candelen kaydı mevcut.

Röportajda Keynes’in verdiği ayrıntılar önemliydi. Örneğin Tilki’nin halen Türkiye’de olduğu vurgusu… Söz konusu kişi Atalay Candelen olunca bunun sebebi ise garipti: hakkında yürütülen hiçbir soruşturma bulunmaması. Oysa Candelen’in Gülenci polisler adına ödeme yaptığı hackleme skandalı 1 yıl kadar önce ortaya çıkmıştı.

“Peki neden hiç kimse zamanında bu olayın peşinde düşmedi” sorusunun cevabı, zamanında ortaya çıkan maillerin devamında saklı olabilir. Çünkü korsan yazılımı sipariş eden polisler, 17/25 sonrası tasfiye edilen Siber Daire mensubu Gülencilerle sınırlı değil. Onların yerine gelen polislerin de bu yazılımlardan faydalandığı son maillerde açıkça görülüyor. Bu yüzden Haziran 2016’da bir “ihbar”dan (Murat Yetkin’in 2014 tarihli Radikal’deki köşe yazısı!) yola çıkarak “casus yazılım” operasyonu yapan savcılık, Wikileaks’teki yazışmaları değerlendirmeyip sadece Emniyet’ten edindiği bilgilere göre hareket ederek, soruşturmaya Hacking Team ile iletişime geçen ilk polisleri dahil etmekle yetinmiş. Olayın finansman kısmı ise aylar sonra fark edilmiş.

HİSSE DEVİR BELGESİ ORTAYA ÇIKIYOR

Atalay Candelen hakkındaki ilk gözaltı kararı Kasım 2016’da Bylock kurucusu olması gerekçesiyle verildiğinde kendisi çoktan yurtdışına çıkmıştı. Çünkü hakkında hiçbir soruşturma bulunmamaktaydı. Olaylar buradan sonra daha da ilginçleşiyor. Çünkü Candelen 2011’deki hacking faaliyetlerini finanse ettiği aracı şirketle ilgili bir işlem yapıyor.

29.03.17 tarihli Noter belgesine göre BASE BİLGİ TEKNOLOJİLERİ şirketinin %10’una sahip Yusuf Yılmaz elindeki tüm payı devretmekte. Casus yazılım konusuyla ilgili haber ve yazılarda şirketin küçük ortağı olarak bahsedilen kişi olan Önder Yılmaz değil de, Yusuf Yılmaz’ın ‘‘devir eden’’ olması ilk gariplik. Bu karışıklığı da elim bir trafik kazası haberi aydınlatıyor:

Küçük ortak Önder Yılmaz 2011’in Ekim ayı trafik kazasında hayatını kaybedince şirketteki hisseler anne&baba Yılmaz’a kalıyor. Yılmaz ailesi kazadan 6 yıl sonra hisselerini Bakırköy Noteri huzurunda büyük ortağa devrediyor. ‘‘Devir Alan’’ kısmında yazan ismi tekrar edelim: Atalay Candelen. Belgenin sonundaki Dayanak kısmında ise şu yazıyor:

“Varşova Büyükelçiliği Konsolosluğu’nun 22/03/2017 tarihli… …ATALAY CANDELEN tarafından ÖMER YILMAZ’a verilen vekaletnamenin incelenmesinden bu işlemi yapmaya yetkisi görüldü”

(Atalay Candelen hisse belgesi)

Belirtilen 22 Mart 2017 tarihinde Candelen hakkında ayrı soruşturmalardan iki yakalama kararı var. Buna rağmen Varşova’daki Türk Büyükelçiliğine girmiş, herhangi bir engel ile karşılaşmadan işlemlerini halletmiş ve elini kolunu sallaya sallaya çıkmış. Şirketin eski ortağı Yılmaz ailesinden görüşme yaptığım kişiler, bu olayı doğruladı. Varşova Büyükelçiliğine mail yoluyla yönelttiğim sorulara ise bir cevap gelmedi.

‘İhmal’in adeta ata sporu olduğu Türkiye’de bu olayların artık haber niteliği taşımayacak derecede kronik hale geldiği aşikar. Ancak kullanıp kullanmadıkları bile belirlenemediği halde onlarca alt tabaka mensubu insanın soruşturmadan geçmesine neden olan bir uygulamadan bahsediyoruz.

Bylock kurucusu Atalay Candelen, darbeden aylar sonra hakkında hiçbir soruşturma bulunmadan yurtdışına çıktı, iki ayrı yakalama kararı varken ise Türk Büyükelçiliklerine girdi ve resmi işlemler yaptı.

Bu tablo, son günlerde gerçekleşen tahliye ve işe iadelerin de telafi edemeyeceği bir yanlışlığın mevcut olduğunu gösteriyor. Çünkü bu soruşturmaları çıkmaza sokan şey, FETÖ’nün sulandırma/sabotaj faaliyetleri kadar, Bylock’un izini Atalay Candelen’in peşinde değil Rüstem Dede’nin Nokia 3310 model telefonunda arayan mantık oldu.

Exit mobile version