Meral Akşener: MKEK’yi peşkeş çekmeye utanmıyorlar

featured

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada MKEK’nin özelleştirilmesi konusunu eleştirerek “Ordumuzun mühimmatının, önemli bir bölümünü üreten bu stratejik kurumu da peşkeş maceralarına kurban etmeye utanmıyorlar” dedi. Meral Akşener yerli aşı konusuna da değinirken, 3. faz çalışmalarından memnuniyet duyduklarını ancak bu konunun propaganda aracı yapılarak siyasi çıkar elde edilmemesi gerektiği yönünde uyarılarda bulundu.

İYİ Parti lideri Meral Akşener, Afganistan’dan çekilecek olan Amerikan askerlerinin yerine Türk askerlerinin gönderilmesi konusunda da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tepki göstererek, “Hiçbir güvenlik gerekçesi yokken ve sırf sen yeni Amerikan başkanına şirin görüneceksin diye, böyle bir riske girmenin akılla izah edilir bir yanı yoktur.” ifadelerini kullandı.

Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Yerli aşıyı algı operasyonuna kurban edersen altında kalırsın”

“Dün akşam iktidarın havuz medyasında yapılan yoğun propagandayı gördükten sonra Erdoğan’ı uyarmak istiyorum yerli aşı meselesinden siyaset devşirmeye çalışıp da böyle önemli bir sürecin baltalanmasına müsaade etme. Bırak sağlık bakanlığımız süreci olması gerektiği gibi yürütsün. Bu konuyu da algı operasyonuna kurban edersen bu sefer altında kalırsın.”

“Bosna’daki soykırımı reddeden birine hatıra pulu bastırmak soykırımı unutmaktır”

“Sözüm ona bu fevkalade muhafazakar arkadaşlar Bosnalı kardeşlerimize kin kusan, eski Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik için PTT’ye hatıra pulu bastırdılar. Dün her bir Sırp’a karşı 100 Boşnak ölmelidir diyenlerle kanka olan bu aymazlık bugün de  insanlık tarihinin en büyük suçlarından biri olan Srebrenitsa soykırımını reddeden ve okullara utanmadan savaş suçlusu Karadziç için adını veren Boşnak düşmanı Dodik’in  namına pul bastırma peşinde. Şu vefasızlığa, ilkesiz duruşa bakar mısınız. Bu sözde muhafazakarlığa bakar mısınız! Yazıklar olsun size, yazıklar olsun sizin zihniyetinize. Sayın Erdoğan sana rahmetli İzzetbegoviç’in bir sözünü hatırlatmak istiyorum. ‘ Savaşta büyük bir zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır. Bosna’daki soykırımı reddeden birine hatıra pulu bastırmak soykırımı unutmaktır. İnancımıza ve değerlerimize göre o pullarda kullanılan mürekkep değil Müslüman kanıdır, Müslüman kanı. Bu yanlıştan derhal dönün. O pulları vakit kaybetmeden imha edin.”

“MKEK’yi peşkeş maceralarına kurban etmeye utanmıyorlar”

“Tank Palet’i peşkeş çektikleri yetmiyormuş gibi, şimdi de bir diğer stratejik kurumumuzu, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nu özelleştirmeye hazırlanıyorlar. Ordumuzun mühimmatının, önemli bir bölümünü üreten bu stratejik kurumu da peşkeş maceralarına kurban etmeye utanmıyorlar. Sözüm ona muhafazakârlar ama, talan etmedik, kırmadık, dökmedik, satmadık bir şey bırakmadılar. Satarak tükettikleri gibi girdikleri garip akçeli ilişkilerle, yiyerek de tüketmeye utanmıyorlar.”

“Amerikalı askerin canını kurtarmak için, kendi askerini feda etmeye, bu kadar hevesli olma”

“Değerli dava arkadaşlarım; Utanmıyorlar, çünkü milletimizin gerçekleri artık umurlarında bile değil. Çünkü, Ak Parti ve ortakları için birinci öncelik, saray sefasının sürmesi. Nitekim, çok konuşup, az iş yapan, Sayın Erdoğan’ın aklı, özellikle şu sıralar, içeride düşman ilan edip, dışarıda dost olduklarıyla meşgul. Bunun son örneği, Afganistan meselesi. Biliyorsunuz Amerika, Afganistan’dan çekiliyor. Ama aklı, oradaki havaalanında kalıyor. ‘Ne yaparım?’ diye, kara kara düşünürken, iç politikada, Amerika’ya etmedik laf bırakmayan Sayın Erdoğan, devreye giriyor ve nedense bu işe gönüllü oluyor. Yani bir anlamda diyor ki; ‘Dostum Biden, sen rahat ol, biz bu işi üstleniriz.’ Şu devlet insanlığına bakar mısınız? Buradan Sayın Erdoğan’ı, aklını başına almaya davet ediyorum. Afganistan ile tarihi bağlarımız var. Türk askeri, orada görev yaptığı süre boyunca, asla muharip görev üstlenmedi. Tam tersine, kardeş Afgan halkına yaptığı yardımlarla gönülleri kazandı. Şimdi, hiçbir güvenlik gerekçesi yokken ve sırf sen yeni Amerikan başkanına şirin görüneceksin diye, böyle bir riske girmenin akılla izah edilir bir yanı yoktur. Üstelik, bu anlamsız göreve aday olurken, para-pul konuşmanın da manası yoktur.

Sayın Erdoğan; Afganistan’ı kim bu hale getirdiyse, bırak o toplasın. Dostun Biden’a söylemen gerekenleri söyleyemedin, Söylememen gerekeni de büyük bir iştahla söylüyorsun. Amerikalı askerin canını kurtarmak için, kendi askerini feda etmeye, bu kadar hevesli olma. Böyle diplomasi olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Bu maceraya atacağın kınalı kuzuların, ayağına taş değse senden biliriz, hesabını da sana sorarız. Bunu da böyle bilesin!

“İYİ Parti’ye iftira etmek için garibanı kullanma”

“O kadar acı ki bu kürsüye kim çıkıyorsa o insanların peşine düşülüyor ve acaba ne buluruz da o insanları lime lime yaparız diye bir tavır içindeler. O kadar üzgünüm ki Adana’da beni çiftçiler durdurdu. Ben hiç ağzımı açmadan konuştular. Karpuz üreticisi olan kardeşimiz, o fereyan etti, ben hem yerel basına hem bizimle gelen kendi ekibimizin arkadaşlarına bu arkadaşın söylediklerini yayımlamayın dedim, başına bir iş geleceğini düşünerek. Biz yayımlamadık. O kadar üzüldüm ki gitmişler, çökmüşler ve o arkadaşımızı o kardeşimizi a haber denilen o tırnak için kanal günlerce konuşturup televizyondan vermiş. Sayın Erdoğan fakirle oynama be! Günahtır! Onları korkutma. Bak sen hakaret ediyorsun, tehdit ediyorsun can baş üstüne, biz birlikte yoluşalım, burada sorun yok. Yapma! O günlerden geçtin sen, o günlerden geçtin. Babalarımızın o gece eve yiyecek ekmek getiremediği bir neslin çocuklarıyız biz ne çabuk unuttun. İYİ Parti’ye iftira etmek için garibanı kullanma. Yazıktır günahtır çoluğu var çocuğu var. O kardeşimizi… Yapma, yapma! Gerçekten bunu bakın bir siyasi partinin genel başkanı olarak söylemiyorum; garibana çöktüğün zaman gayretullaha dokunur ve öyle çarpılırsın ki seni kimse kurtaramaz. “

“Kendisi şahsının çıkarlarını kovalarken, biz kamu çalışanının toplu sözleşmesine kafa yoruyoruz”

“Kendini Biden’ın ne dediğiyle ilgilenirken biz arkadaşlarımızın eliyle Bitlisli esnafımıza kulak veriyoruz. Kendisi yeni kankalıkların peşinde koşarken biz Afyonlu vatandaşlarımızın dertleriyle dertleniyoruz. Kendisi Türkiye’nin değil şahsının çıkarlarını kovalarken biz yüz binlerce kamu çalışanının toplu sözleşmesine kafa yoruyoruz. Erdoğan’a seslenmek istiyorum; sen önce dön Bitlis’te baba yadigarı dükkânda yaşam savaşı veren esnafımıza yapılanları gör. Dükkânları yıkılmak üzere olan esnafımızın çaresizliğini gör. Dere ıslahı yapacağım diye yüzlerce esnafın ekmeğiyle oynayan vurdumduymazlığı gör. Sen önce Afyon’un merkezinde kentsel dönüşüm adı altında çökmeye çalışılan Afyon’un kupon arazisi diye gördüğünüz o çökme işini gör. Afyon’dakiler ve Tozkoparan’dakiler senelerdir acı içerisinde evlerine yerlerine el konmuş, karşılık yapılan evlerin tamamı büyük paralar karşılığı bu insanlara veriliyor. İstanbul Pendik’te yardımlar için iki defa da başvuru yaptım ikisini de alamadım çünkü AK Partili değilim diyen esnaf kardeşimizi gör. Beş çocuğum var bu şartlarda nasıl ayakta kalacağız bilmiyorum diyen ayakkabıcı kardeşimin feryadını gör. Ama  görmüyorsun duymuyorsun, çünkü umursamıyorsun. Küçük ortakla kafa kafaya vermişsiniz bu eğri düzeni nasıl ayakta tutarız diye hesap yapıyorsunuz. ne hukuk ne de ahlak tanıyorsunuz. Ne insafınız kalmış ne de vicdanınız. Varsa yoksa iktidarınız. “

“Bundan sonra kimi nerede ne yapmışsa takipçisi olmazsam, hepsini rezil etmezsem namerdim”

“İki gündür Lütfü Türkkan’ın meşhur çiftliği üzerinden gagalanıyoruz. Tam buradan gelirken bir basın mensubu arkadaşımız konuşma yapmaya girerken soru sormak istedi. Sayın Türkkan’ın açıklamaları var ben onlara girmeyeceğim ama onun karşılaştığı bu sistemin sonuçları olarak bizzat ben bundan sonra kimi nerede ne yapmışsa takipçisi olmazsam, hepsini rezil etmezsem namerdim. Hadi bakalım, yıkıldı mı kardeşim hepsi? Yıkıldı. Şimdi bakalım bakın ben Erdoğan’ın yanındaki pek çok insanın yakın zamanda iletişim başkanının eviyle ilgili bir sürü şey çıktı. Biz şu salonda bulunan hiç kimse ağzımızı açmadık. Çünkü tarihi eser meselesinin nasıl yürüdüğünü biliyoruz. Üzerinde tepinebilirdik, tepinmedik. Dolayısıyla parayla pulla alakası olmayan bir şahıs olarak bunu da en iyi bilen Sayın Erdoğan’dır, şimdi yandınız. Çünkü madem ki devletten kiralanmış yerlere çökülme diye kabul ediliyor, kira mira olamadan çökülenleri takip edeceğim. Nasıl iyi takip ettiğimi de Sayın Erdoğan görecek. Hadi bakalım. Soru sormuştu arkadaşımız umarım cevabını almıştır. “

“Kömürle enerji üretimi artan tek ülke Türkiye”

“Hayatı ve Türkiye’yi, betondan ve 5 müteahhitten ibaret zanneden bu zihniyet, enerji konusunda da maalesef sınıfta kalmıştır. Türkiye’nin potansiyelinin ve imkanlarının farkında bile değiller. Her zaman söylüyorum. Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Bakın; Türkiye’nin, enerjide toplam kurulu gücü, 97 bin megavat. Bunun yanı sıra, sadece rüzgar enerjisi potansiyelimiz, 48 bin megavat. Yani, tüm kurulu gücümüzün yarısı kadar, rüzgar enerjisi potansiyelimiz var. Yıllık, 100 milyon ton petrole eşdeğer, güneş enerjisi potansiyelimiz var. Bu rakam ne demek? İran’ın yılda ürettiği toplam petrol kadar, güneş enerjisi potansiyelimiz var demek. 35 bin megavatlık da jeotermal enerji potansiyelimiz var. Ama gel gör ki, 2020’de enerjimizin yüzde 33’ünü kömürden sağlamışız. Bu kömürün de yüzde 60’ını ithal etmişiz. Yani enerjimizin en büyük kısmını, çevreye en zararlı enerji kaynağından elde etmişiz.

Avrupa’nın bütün ülkeleri kömüre veda ediyor. Belçika, 5 yıl önce tüm kömür santrallerini kapattı. Avusturya ve İsveç, geçen yıl tüm kömür santrallerini kapattı. Fransa 1 yıl içinde, İngiltere 3 yıl içinde, İtalya da 4 yıl içinde, kömüre veda ediyor. Kömürle enerji üretimi artan tek ülkeyse, maalesef Türkiye. Mesela Almanya, enerjisinin yüzde 56’sını, yenilenebilir enerjiden karşılıyor. 2038 yılına kadar, Almanya’da karbondioksit salan tüm santraller kapatılacak. Türkiye, daha ilk nükleer enerji santralini açmakla meşgulken, 2022 yılında tüm nükleer enerji santralleri kapatılacak. Onlar, ‘Bu teknoloji riskli ve eski’ diyerek kapatıyor. Bizimkilerse, “Yeni ve muhteşem bir teknoloji.” diye, kendilerince hava atıyor. İki anlayış arasındaki farkı görebiliyor musunuz?”

“‘Almanya bizi kıskanıyor’ demek, şuursuzluktur”

“Bugünün kısır siyasi tartışmalarını bırakıp, dünyadaki gelişmeleri takip edince, maalesef dünyanın, Türkiye’den çok daha hızlı adımlarla ilerlediğini görüyoruz. Türkiye, çimento ve asfalt ustalığıyla övünürken, giderek dünyadan kopuyor. Gelin, Türkiye ve Almanya’yı karşılaştıralım. Türkiye’nin, güneş enerjisinde, kurulu gücü 7 bin megavat. Almanya’nınsa, tam 54 bin megavat.  Yani neredeyse, Türkiye’nin 8 katı. Alman vatandaşları, güneş görmek için, tatillerde Türkiye’ye geliyor ama Almanya, güneşten Türkiye’nin sekiz katı enerji elde ediyor. İşin trajik yanı da şu: Bir güneş panelini, Almanya’ya kurarsanız, bir birim enerji üretiyor. Aynı güneş panelini, Türkiye’ye kurduğunuzda, en az 2 katı enerji üretiyor. Yani Türkiye’de güneşten elektrik üretmek, 2 kat daha verimli, 2 kat daha kârlı. Üstüne üstlük, Almanya’nın yüzölçümü, Türkiye’nin yarısı kadar bile değil. Ama bizden 8 kat fazla, güneş enerjisi gücüne sahip. Rüzgar enerjisinde de durum aynı. Almanya, rüzgar enerjisinden geçen yıl, Türkiye’den 20 kat fazla üretim yaptı. 20 kat. Biokütle enerjisinde de gerideyiz. Türkiye’nin yarısı kadar bile, tarım alanına sahip olmayan Almanya, biokütleden de Türkiye’den 20 kat fazla enerji üretiyor. Bu tabloya bakıp da ‘Almanya bizi kıskanıyor’ diyebilmek, en hafif tabiriyle şuursuzluktur.”

“Doğalgaz müjdesi, petrol müjdesi veriyor, ne hikmetse aynı gün akaryakıta zam geliyor”

“Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan her fırsatta, petrol ve doğalgaz ithal ettiğimiz için, ülkemizde cari açığın kaçınılmaz olduğunu söyler. Bu şartlarda, aslında bu tespit doğrudur. Ancak mesele, bu durumu tersine çevirebilmektir. Bunu hatırlatınca da 19 yıldır iktidarda olan kendisi değilmiş gibi, ‘Zaman içinde şöyle olacak, zaman içinde böyle olacak’ der. O da yetmeyince, doğalgaz müjdesi, petrol müjdesi verir.  Ne hikmetse, aynı gün, akaryakıta zam gelir. Çünkü Sayın Erdoğan ve ekibinin anlayışına göre, Türkiye’nin zenginleşmesi üreterek, gencine, kadınına istihdam yaratarak, yüksek teknoloji ürünleri geliştirip, ihraç ederek, kaynaklarını, potansiyelini harekete geçirerek değil, gelirine çökülecek, doğal kaynaklarla mümkündür. Çünkü Sayın Erdoğan için, rant ekonomisi gibi bir imkan varken, sürdürülebilir bir kalkınmaya, kafa yormanın hiç gereği yoktur. Büyümeyi doğal gaz keşfinden, kalkınmayı da parayı betona gömmekten ibaret gördüğü için de hem Türkiye’de hem de kardeş Azerbaycan’da yandaş müteahhitlerinin, şantiye şefi gibi hareket etmekte, hiçbir sakınca görmez. Ez cümle; Bugün ülkemizin yaşadığı, ekonomik, sosyal ve çevresel tüm sorunların temelinde, Sayın Erdoğan ve ekibinin, yanlışta ısrar eden, o çarpık zihniyeti yatıyor.”

“Dalaman’da hayati önemde olan Akköprü Barajı’nı satmaya hazırlanıyorlar”

“Şimdi de ne yapıyorlar biliyor musunuz? Dalaman’da, çiftçilerimiz için hayati önemde olan, Akköprü Barajı’nı satmaya hazırlanıyorlar. Milletin olan barajı özelleştirecekler, sonra da dolar üzerinden alım garantisi verip, aradaki farkı yine milletin sırtına yükleyecekler. Tezgaha bakar mısınız? El insaf kardeşim, el insaf! Ne doymaz bir iştahınız varmış. Milletin santralini satıp, aynı santralin elektriğini, 3-5 katına millete fatura edeceksiniz. Böyle arsızlık, böyle utanmazlık olur mu? Ayıptır, yazıktır, günahtır.

Bakın; Son 3 yılda, elektrik üretmeyen santrallere bile, 7,2 milyar lira para aktarılmış.  Bu santraller, yerli desen yerli değil, çevreci desen, çevreci de değil. Ancak, vatandaşın kullanmadığı elektriği, yine onlara ödeten bu santrallerin, tek bir özelliği var: O da yandaşların olmaları. Bu olağanüstü başarılı enerji politikaları ve Sayın Erdoğan’ın, sözde hizmet siyaseti sayesinde, ülkemizde pahalı elektrik, öyle büyük bir sorun haline geldi ki;  

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin, son Ekonomi Şûrası raporunda,  Türkiye’nin her ilinde, sanayicimiz, tüccarımız, elektrik faturalarından dert yanmış.  Sadece faturalardan mı?  Hayır.  Kesintiler de büyük sorun. Üreticilerimiz de, hane halkı da, hem israfın, hem de kesintilerin bedelini ödüyor.”

“Ahlakın Beştepe’nin yanından geçmediğine ibretle şahit oluyoruz”

“Rezalet bununla bitiyor mu? Elbette bitmiyor. Öyle eğri bir düzen kurmuşlar ki, her şey bizlerin aleyhine işliyor. EPDK, yani Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, bildiğiniz gibi elektrik tarifelerini ve firmalara verilecek teşvikleri belirlemekten sorumlu. İktidarın rant iştahı ve düzenekleri, tüm kurumları sarmış. Buradan da pis kokular yükseliyor. Mesela; EPDK Tarifeler Daire Başkanı olan kişi, 2021 yılının tarifesini ve verilecek teşvikleri, Ocak ayında belirleyip, Mart ayında istifa ediyor. Sonra ne oluyor dersiniz? Bir elektrik şirketinde, üst düzey yönetici olarak işe başlıyor. Bir başka grup başkanı da Şubat ayında istifa edip, bir başka şirkette yönetici oluyor. Yine EPDK’de çalışan bir uzman, bir başka elektrik şirketine, müdür olarak transfer oluyor. İşe bakar mısınız? Ocak ayında, verilecek teşvikleri belirleyenler, hemen sonrasında, bu paraları alacak şirketlere, yönetici olarak gidiyor. Sonra vatandaş, “Bu faturalar ne böyle?” diye sorunca, iktidardakiler kızıyor. Kızamazsın kardeşim, kızamazsın. Böyle kepazelik olur mu? İş etiği kavramının, bu arkadaşların lügatında olmadığını zaten biliyoruz. Ama artık ahlakın da Beştepe’nin yanından yöresinden geçmediğine ibretle şahit oluyoruz. Böyle kirli bir tezgâhtan ne çıkar? Çıksa çıksa, vatandaşa yüklü fatura çıkar. Çıksa çıksa, zengin olan bürokrat, ihya olan yandaş çıkar. Çıksa çıksa, haram çıkar, günah çıkar. Yazıklar olsun.”

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir